NEFSİNİ TANIYORMUSUN?

yazi

İslam adı verilen ülkelerde, din eğitimlerinde verilen bilgi, ana temeller olarak incelenirse, şu sonuca varılır.

1-Bu günkü din eğitiminde insanın ne şekilde yaratıldığı;

2-Yaratılan insanın Allah'ın dinini nasıl yaşayacağı;

3-İnsan İslam’ın beş şartı (Allah'ın farz emridir) ile dinini yaşayabilir.

Bilgisi yanlış ve eksiktir.

İNSAN;

A:FİZİK BEDEN(VEÇH)

B:NEFS BEDEN

C:RUH BEDEN

Olarak 3 bedenden yaratılmış ve insanlara ve cinlere yaratılandan farklı olarak serbest (cuzi) irade ile yaratılmıştır.

Canlı cansız bütün yaratılanlardan farklı olarak, Allah kendi ruhundan insana (annesinden doğduğu an) içine üflemiştir.

Tabii ki bu iddialarımızı delillendirelim.

FİZİK BEDEN(VEÇH) için,

HİCR - 26 :Ve le kad halaknel insâne min salsâlin min hamein mesnûn(mesnûnin).Andolsun ki; Biz insanı, “hamein mesnûn olan salsalinden” (standart insan şekli verilmiş ve organik dönüşüme uğramış salsalinden) yarattık.

NEFS BEDEN YARATILMASI,

ŞEMS - 7 :Ve nefsin ve mâ sevvâhâ.Nefse ve onu (7 kademede ahsene dönüşecek şekilde) sevva edene (dizayn edene) (andolsun).

Yaratılan her şey çift yaratılmıştır, bu da doğal olarak insanında çift ve zıddıyla yaratılması gerekir.

ZARİYAT - 49 :Ve min kulli şey’in halaknâ zevceynî leallekum tezekkerûn(tezekkerûne). Ve Biz, herşeyden (zıttıyla kaim kılarak) çift yarattık. Umulur ki böylece siz tezekkür edersiniz.

Burada insan lehine bir farklılık vardır; Allah insana kendi ruhundan üfleyerek üçüncü bir beden vermiştir.

SECDE - 9 :Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’ideh(efidete), kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem'î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.

Peki, insana verilen ruh insanda bir fark oluşturuyor mu? Tabii ki, her şeyden önce yaratılan bütün varlıklardan üstün kılınmıştır ve Allah insanı şereflendirdiğini söylüyor.

İSRA - 70 :Ve lekad kerremnâ benî âdeme ve hamelnâhum fîl berri vel bahri ve razaknâhum minet tayyibâti ve faddalnâhum alâ kesîrin mimmen halaknâ tafdîlâ(tafdîlen). Ve andolsun ki; Âdemoğlunu kerem sahibi (şerefli) kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Ve onları helâl şeylerden rızıklandırdık. Ve onları yarattıklarımızın çoğundan fazilet (açısından) üstün kıldık.

Şereflenmiş olarak yarattığı insana yarattığı her şeyi düzenleme yetkisi vermiş.

CASİYE - 13 :Ve sahhare lekum mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı cemîan minh(minhu), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn (yetefekkerûne). Ve göklerde ve yerde olanların hepsini kendinden (bir lütuf olarak) size musahhar (emre amade) kıldı. Muhakkak ki bunda, tefekkür eden bir kavim için mutlaka âyetler (ibretler) vardır.

Yerde, gökte ve ikisi arasında yarattığı her şeyi insanların kullanımına vermiş.

Ne kadar hazin değil mi? Biz insanlar bir metre kare alanı düzenleyemezken, koca kâinatı düzenleyebileceğimiz söylüyor. Bu neden ile insanı halife; Allah'ın hükmünü yerine getirip uyumlu ve mutlu bir alemi Allah adına yapacak insan.

BAKARA - 30 :Ve iz kâle rabbuke lil melâiketi innî câilun fîl ardı halîfeh(halîfeten), kâlû e tec’alu fîhâ men yufsidu fîhâ ve yesfikud dimâ(dimâe), ve nahnu nusebbihu bi hamdike ve nukaddisu lek(leke), kâle innî a’lemu mâ lâ tâ’lemûn (tâ’lemûne).Ve Rabbin meleklere: “Muhakkak ki Ben, yeryüzünde bir halife kılacağım.” demişti. (Melekler de): “Orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birisini mi (halife) kılacaksın? Biz Seni, hamdinle tesbih ve Seni takdis ediyoruz.” dediler. (Rabbin de): “Muhakkak ki Ben, sizin bilmediklerinizi bilirim.” buyurdu.

Yeryüzünde fesat çıkarıp birlik beraberliği bozan ve canlıları yok edebilecek kadar hırslı, insanların mutsuzluğuna neden olacak İNSAN.

Bir insan nasıl kurtuluşa ulaşacağını bilmiyorsa ve dini öğretmekle görevli kişilerde dini yaşamıyorsa, o zaman İslam’ın beş şartını yeterli görenlerin de başka insanlara zulüm yaptıklarını göz önüne alırsak. Hani Peygamberimiz ve ashabı örnekti. Hiç sahabe gibi mükemmel insan görüyor musunuz. Varsa nasıl başardığını öğrenin.

Kur’an-ı Kerim de kurtuluş için reçete verilmiş; Allah'ın içimize kat kat( gök katları gibi) sevva ettiği nefsin özelliğinden bahsediyor.

ŞEMS - 7 :Ve nefsin ve mâ sevvâhâ.Nefse ve onu (7 kademede ahsene dönüşecek şekilde) sevva edene (dizayn edene) (andolsun).

ŞEMS - 8 :Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.Sonra ona (nefse) fücurunu ve takvasını ilham etti.

ŞEMS - 9 :Kad efleha men zekkâhâ.Kim onu (nefsini) tezkiye etmişse felâha (kurtuluşa) ermiştir.

Demek ki Allah'tan takvasını, şeytandan da fücuru (kötülüğü) alan bir nefs sahibiyiz. Fakat serbest iradesi olan insan kötülükten arınması ve nefsini temizlemesi gerekir ki Nefsi için salih amel işleyen denilen bu salih amel insanı kurtuluşa götürüyor.

NİSA - 124 :Ve men ya’mel mines sâlihâti min zekerin ev unsâ ve huve mu’minun fe ulâike yedhulûnel cennete ve lâ yuzlemûne nakîrâ(nakîren). Ve erkeklerden ve kadınlardan kim salih amelde bulunursa, kim salih amel işlerse yani nefsi (tezkiye edici amel) işlerse onlar, mü'minlerdir. İşte onlar, cennete girerler ve onlara zerre kadar, hurma çekirdeğinin lifi kadar zulüm yapılmaz.

Demek ki amel değil de salih amel işleyenler kişiler MÜ'MİN ve mutlu kişiler bunlar.

RAD - 29 :Ellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti tûbâ lehum ve husnu meâb(meâbin). Âmenû olanlar (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenler) ve salih amel (nefsi ıslâh edici amel) yapanlar NE MUTLU ONLAR ve meabın (sığınağın) (en) güzeli onların.

Hem dünyada mutlu, hem de dünyada cennet müjdesinin sahibi.

Hal bu ki İslam’ın beş şartının en önemlilerinde birisi de namazdır. Beş vakitte farzdır da bunu kılan dostlar acaba bu ayete uyuyorlar mı?

ANKEBUT - 45 :Utlu mâ ûhıye ileyke minel kitâbi ve ekımıs salât(salâte), innes salâte tenhâ anil fahşâi vel munker (munkeri), ve le zikrullâhi ekber(ekberu), vallâhu ya’lemu mâ tasneûn(tasneûne).Kitaptan sana vahyedilen şeyi oku ve salâtı ikâme et (namazı kıl). Muhakkak ki salât (namaz), fuhuştan ve münkerden nehyeder (men eder). Ve Allah'ı zikretmek mutlaka en büyüktür. Ve Allah, yaptığınız şeyleri bilir.

Bu ayette namaz kılan kişilerin kötülükten uzak olmalılar, çünkü Allah namazın kötülükleri engellediğini söylüyor. Allah yalan söylemez, o zaman namaz kılıp etrafına zarar veren kişiler kendilerini bir kontrol etmeli değil mi?

İSLAMIN BEŞ ŞARTI FARZDIR VE AMELDİR, SALİH AMEL DEĞİLDİR;

Bakın İslam’ın beş şartını yeterli gören bu kişiler ne dermiş ve neden dermiş? Amellerinin sapacağını ve hüsranda (cehennemlik ve mutsuz) olan bu kişiler neden amellerin boşa gittiği açıklanmış.

KEHF - 103 :Kul hel nunebbiukum bil ahserîne a’mâlâ(a’mâlen). De ki: “Ameller açısından en çok hüsrana uğrayanları size haber vereyim mi?”

KEHF - 104 :Ellezîne dalle sa’yuhum fîl hayâtid dunyâ ve hum yahsebûne ennehum yuhsinûne sun’â(sun’an).Onlar, dünya hayatında amelleri (çalışmaları) sapmış (kaybettikleri dereceler, kazandıkları derecelerden daha fazla) olanlardır. Ve onlar, güzel ameller işlediklerini zannediyorlar.

KEHF - 105 :Ulâikellezîne keferû bi âyâti rabbihim ve likâihî fe habitat a’mâluhum fe lâ nukîmu lehum yevmel kıyameti veznâ (veznen). İşte onlar, Rab'lerinin âyetlerini ve O'na mülâki olmayı (ölmeden evvel ruhun Allah'a ulaşmasını) inkâr ettiler. Böylece onların amelleri heba oldu (boşa gitti). Artık onlar için kıyâmet günü mizan tutmayız.

Demek ki hidayet ayetlerini örten ve hidayetin ruhun sahibi olan Allah'a ulaşmasının hidayet olduğunu ancak Allah'a mülaki olmayı yalanlayan bu insanların amelleri heba oluyor.

Hal bu ki Allah; Allah'a mülaki olmayı dileyenlerin salih amel işlemesi gerektiğini vaaz ediyor.

KEHF - 110 :Kul innemâ ene beşerun mislukum yûhâ ileyye ennemâ ilâhukum ilâhun vâhid(vâhidun), fe men kâne yercû likâe rabbihî fel ya’mel amelen sâlihan ve lâ yuşrik bi ıbâdeti rabbihî ehadâ(ehaden). De ki: “Ben sizin gibi sadece bir beşerim. Bana sizin ilâhınızın tek bir ilâh olduğu vahyolunuyor. O taktirde kim Rabbine mülâki olmayı (ölmeden evvel Allah'a ulaşmayı) dilerse, o zaman salih amel (nefs tezkiyesi) yapsın ve Rabbinin ibadetine başka birini (bir şeyi) ortak koşmasın.”

Benim kalbim temiz ben kimseye kötülük yapmam diyenleri duyar gibiyim. Be hey kardeşim sen kendine kötülük yapıyorsun, bırak çevrende olanlara ne yapmazsın ki.

Kimse kendi nefsini temizleyemez!!!

 

NİSA - 49 :E lem tere ilellezîne yuzekkûne enfusehum belillâhu yuzekkî men yeşâu ve lâ yuzlemûne fetîlâ(fetîlen). (Habibim), nefslerini tezkiye ettiklerini söyleyenleri görmedin mi? Hayır, öyle değil (nefsini tezkiye ettiğini söyledi diye kimsenin nefsi tezkiye olmaz). Ancak Allah, dilediği kişinin nefsini tezkiye eder. Ve onlar, hurma çekirdeğinin ince ipliği kadar bile zulüm olunmazlar.

Allah böyle söylüyorken bu iddia insanı Allah'a karşı ne duruma sokar hiç düşündünüz mü?

Önce amenu olacaksınız ki bu sizin Allah'a ruhunuzu ulaştırmayı dilemeniz anlamıdır. Çünkü Allah'a ruhunu ulaştırmayı dileyen kişi, aynı zaman da Allaha mülaki olmayı da dilemiştir ve mutlaka Allah'da onu kendisine ulaştırır.

HUD - 29 :Ve yâ kavmi lâ es’elukum aleyhi mâlâ(mâlen), in ecriye illâ alâllâhi ve mâ ene bi târidillezîne âmenû, innehum mulâkû rabbihim ve lâkinnî erâkum kavmen techelûn (techelûne).Ve ey kavmim! Buna (tebliğ ettiğim şeylere) karşılık sizden mal olarak (bir şey) istemiyorum. Eğer ücretim (ecrim) varsa ancak Allah'a aittir. Ve ben âmenû olanları ((Allah'a ulaşmayı dileyenleri) tardedecek (uzaklaştıracak, kovacak) değilim. Muhakkak ki onlar, Rab'lerine mülâki olacaklar (ulaşacaklar). Ve lâkin ben, sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum.

Allah'a mülaki olmayı yalanlayanlar da hidayete eremezler, hüsrandadırlar ki bu da dalalette olan bir insan için normal bir sonuçtur.

YUNUS - 45 :Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yete ârefûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).Ve o gün (Allahû Tealâ), gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah'a mülâki olmayı (Allah'a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrandadır (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayete eren kimse(ler) olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah'a ulaştıramadılar).

Mademki Allah dünya ve ahiret saadetimizi hidayete yani Allah’a mülaki olmaya endekslemiş, bu da nefsin ıslahı olan salih amel işlememizi sağlayan tek şarttır. İşte o zaman Allah size İslam’ın beş şartını değil Kur’an-ı Kerimin tümünü yaşatır.

Önce, amenu olan (ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyen) kişi Allah'a ruhunu ulaştırmaya vesileyi Allah’dan isteyecek.

MAİDE - 35 :Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne). Ey âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler); Allah'a karşı takvâ sahibi olun ve O'na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O'nun yolunda cihad edin. Umulur ki böylece siz felâha erersiniz.

Bu istenen vesileyi Azrail AS olarak düşünmezsiniz inşallah. Çünkü Azrail AS siz isteseniz de istemeseniz de bir gün gelir işte o zaman pişmanlığınız fayda vermez. Çünkü Allah’ın davetine icabet etmemiş ve Allah’ın vesile dediği bir veli Resulüne tabi olmamışsınızdır.

ALLAH NE SÖYLÜYOR;

İBRÂHÎM - 44 :Ve enzirin nâse yevme ye’tîhimul azâbu fe yekûlullezîne zalemû rabbenâ ahhırnâ ilâ ecelin karîbin nucib da’veteke ve nettebiır rusul(rusule), e ve lem tekûnû aksemtum min kablu mâ lekum min zevâl(zevâlin).Azabın onlara geleceği gün ile insanları uyar. O zaman zalimler şöyle diyecek: “Rabbimiz, bizi yakın bir süreye kadar tehir et (bize zaman ver). Senin davetine icabet edelim ve resûllere tâbî olalım.” Daha önce “sizin için bir zeval olmadığına” yemin eden siz değil misiniz?

Evet; hani sen kıl namazını diyenler var ya eksik söylüyorlar. Allah'a emaneti olan ruhunu ulaştırmayı dile, sonrada namazını kıl Allah'dan hidayetçini iste, ona tabi ol tövbeni etki; Allah sana salih amel yatırsın ve mümin ol ki Allah bütün günahlarını sevaba çevirsin.

FURKAN - 70 :İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen). Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazılıp, îmânı artan) mü'min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (günahlarını) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur'dur (günahları sevaba çevirendir), Rahîm'dir (rahmet gönderendir).

FURKAN - 71 :Ve men tâbe ve amile sâlihan fe innehu yetûbu ilallâhi metâbâ(metâben). Ve kim (mürşidi önünde) tövbe eder ve salih amel (nefs tezkiyesi) işlerse, o taktirde muhakkak ki o, tövbesi kabul edilmiş olarak Allah'a ulaşır (hayattayken ruhu Allah'a ulaşır).

DAHA NE İSTİYORSUNUZ Kİ. BİR DİLEK KARŞILIĞI ALLAH DÜNYA VE AHİRET SAADETİNİ VERİYOR.

Sizi uyaran kişilere nezir denir ki bunlar hidayet ile uyarırlar. İnsanlar kabul eder veya etmez. Ama son pişmanlık fayda vermez ateşin için de yalvarmak bir fayda vermez. Bir dilekten başka bir şey değil hâlbuki ki kurtuluş. Sizi ve her şeyi mükemmel yaratan Allah'a mülaki olmayı istemek. Ama şüpheden uzak tam bir tevekkül ile.

FATIR - 37 :Ve hum yastarihûne fîhâ, rabbenâ ahricnâ na’mel sâlihan gayrellezî kunnâ na’mel(na’melu), e ve lem nuammirkum mâ yetezekkeru fîhi men tezekkere ve câekumun nezîr(nezîru), fe zûkû fe mâ liz zâlimîne min nasîr(nasîrin). Ve onlar, orada feryat ederler: “Rabbimiz bizi (buradan) çıkar, yapmış olduklarımızdan başka (amel) salih amel yapalım.” Size orada (dünyada), tezekkür etmek isteyen kimsenin, tezekkür etmesine yetecek kadar bir ömür vermedik mi? Size nezir gelmedi mi? O halde (azabı) tadın. Artık zalimler için bir yardımcı yoktur.

FUSSİLET - 33 :Ve men ahsenu kavlen mimmen deâ ilâllâhi ve amile sâlihan ve kâle innenî minel muslimîn(muslimîne). Allah'a davet eden ve salih amel (nefs tasviyesi) yapan ve: “Muhakkak ki ben teslim olanlardanım.” diyenden daha güzel sözlü kim vardır?

İşte Allah’ın istediği güzel sözlü insanlar. Sizin bildiğiniz bir din öğreticisi var mı bu şekilde.

Allah'a önce kendisi teslim olacak ve salih amel işleyecek ki Allah’ın terbiyesi ile terbiye olmuş bu kişi, Allah'a davet ediyorsa Allah’a davete icabet edin ki Allah dualarınızı kabul etsin

ŞURA - 26 :Ve yestecîbullezîne âmenû ve amilûs sâlihâti veyezîduhum min fadlih(fadlihî), vel kâfirûne lehum azâbun şedîd(şedîdun). (Allah), âmenû olanların (Allah'a ulaşmayı dileyenlerin) ve salih amel (nefs tezkiyesi) işleyenlerin (dualarına) icabet eder. Ve onlara fazlından artırır. Ve kâfirler; onlar için şiddetli azap vardır.

YOKSA ALLAH'A KARŞI SAVAŞ AÇMANIN BİR FAYDASI YOK. ÇÜNKÜ TEK DOSTUNUZ ALLAHDIR.

AHKÂF - 31 :Yâ kavmenâ ecîbû dâiyallâhi ve âminû bihî yagfir lekum min zunûbikum ve yucirkum min azâbin elîm(elîmin).Ey kavmimiz! Allah'ın davetçisine icabet edin. Ve O'na îmân edin ki, sizin günahlarınızı bağışlasın ve mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve sizi elîm azaptan korusun.

AHKÂF - 32 :Ve men lâ yucib dâiyallâhi fe leyse bi mu’cizin fîl ardı ve leyse lehu min dûnihî evliyâu, ulâike fî dalâlin mubîn (mubînin). Ve Allah'ın davetçisine icabet etmeyen kimse, yeryüzünde (Allah'ı) aciz bırakacak değildir. Ve onun Allah'tan başka dostları yoktur. İşte onlar apaçık dalâlet içindedirler.

Nefsinizi yani hevanızın istediklerini yaparak nefsinizi ilah edinmeyin gizli şirkin içinde olursunuz ve iblis sizi nefsiniz ile kandırır.

 

İBRÂHÎM - 22 :Ve kâleş şeytânu lemmâ kudıyel emru innallâhe veadekum va’del hakkı ve veadtukum fe ahleftukum, ve mâ kâne liye aleykum min sultânin illâ en deavtukum festecebtum lî, fe lâ telûmûnî ve lûmû enfusekum, mâ ene bi musrihikum ve mâ entum bi musrıhıyy(musrıhıyye), innî kefertu bi mâ eşrektumûni min kabl(kablu), innaz zâlimîne lehum azâbun elîm(elîmun). Şeytan, emir yerine getirildiği zaman şöyle dedi: “Muhakkak ki; Allah, size “hak olan vaadini” vaadetti. Ve ben de size vaadettim. Fakat ben, vaadimden döndüm. Ve ben, sizin üzerinizde bir güce (sultanlığa, yaptırım gücüne) sahip değilim. Sadece sizi davet ettim. Böylece siz, bana icabet ettiniz. Artık beni kınamayın! Nefsinizi (Kendinizi) kınayın! Ve ben, sizin yardımcınız değilim. Siz de, benim yardımcım değilsiniz. Gerçekten ben, sizin beni ortak koşmanızı daha önce de inkâr ettim. Muhakkak ki; zalimlere acı azap vardır.”

ALLAH'A EMANET OLUN.

 

Doğan KUŞMAN