Hepimiz yazıyoruz, çiziyoruz, söylüyoruz; dinliyoruz. Peki kaçımız okuyoruz; okuduğunu anlıyoruz? Ne komik de mi; bunca yazar -çizer var ama okuyan ve anlayan yok. Herkes üzerindeki elbisesine göre anlam yüklüyor olaylara. .. Kulaktan dolma bilgiler daha pratik geliyor; okumak yerine. .. Hepimizin her şeyle ilgili bilgisi var. Hiçbirimiz cahil değil, hepimiz bilgi birikimi yüksek kalite de engin görüşlü insanlarız... Vay be neymişiz biz...
Birkaç gün önce aklıma takıldı okuryazarlığın tam olarak tanımı. Ve okuduktan sonra aslında kendi düşündüğüm tanımdan baya baya farklı bir çerçeve de olduğunu gördüm. En dikkatimi çekende UNESCO'nun tanımı oldu. UNESCO: Okuryazarlık; Değişik türdeki yazılı kaynakları, kayıtları kullanarak tanımlama, anlama, yorumlama, bir araya getirme, iletişim kurma ve hesap yapma yeteneğidir. Toplumun geniş bir kitlesine hitap edebilmek, bilgisini ve gücünü geliştirerek hedeflerine ulaşması için bireye olanak veren olgudur. Hangimiz bu tanımı tamamıyla kapsayabiliyoruz. 'Ali ata bak.'örgüsünün tamamen dışında değil mi? Bizler kalıpların içinde saplanmış bireyler olarak asla kendi kalıbını edinebilen ya da geliştirebilen fertler olamayacağız bu hazira konan tavırlarımızla... Hani hep farklı olmak istiyoruz ya; biriyle aynı kefeye konduğumuzda 'Ben nasıl; onunla aynı olurum. Ben farklıyım. ' diyoruz ya... Peki ne yönden farklıyiz? Hemen dış görünüşe bağladınız eminim çoğunuz bu sorumu. Fiziki boyutu bir kenara bırakalım;çünkü o bizim çabamızla alakalı değil. Gelelim iç dünyamıza... Beyin egzersizimize ne kadar önem veriyoruz. Hepimiz istisnalar hariç nerdeyse aynı de mi?
Okumak harfleri tanımaktan öte bir dunyaysa ki; öyle hepimiz bunu onaylıyoruz. Altına imzamızı atıyoruz. Peki o zaman neden bu dünyanın kalitesini arttirmiyoruz. Farkındalık yaratmıyoruz. Başkalarının yeteneklerine imrenmek; ' Vay be ne güzel yazıyor, çiziyor. ' demek yerine neden kendi bilgi ve yeteneğimizi keşfetmiyoruz. .. Hayallerimizin sınırlarını neden zorlamıyoruz?
Keşke hazır kurulmuş hayaller olsaydı de mi? Ne güzel olurdu. Böyle okumak; yeni bilgiler öğrenmek gibi zahmetli işlere girişmezdik. Yorulmaya ne gerek var? Konuştuğumuz üç beş sözcük neyimize yetmiyor de mi? Hep bir kısır döngü içindeyiz. Her gün aynı sözcüklerle yola çıkan bizler; heybemizde aynı sözcüklerle geri dönüyorsak; milim bile ilerlemeden, farklınında farklısı diye biliriz kendimize! Kendimizi kandırmakta baya yetenekliyiz bakıyorum da... Kendimizi kandirmayı bir kenara bırakıp; kendimize bilgi yolu çizelim. .. Meşakatli olsun; yorulalım
;yorulalım ki yolumuz değer kazansın. Yürüdüğümüz bu hayat yolunun bir anlamı olsun. Sonunda 'Elveda 'diyeceksekte asilinden olsun. ..
Hz. Ali r.a ' Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum' demiş. Bu kadar önemli olan bir unsuru geri plana itmek; ne kadar akıllıca bir davranış oturup muhasebesini yapmak gerekir. Allah'ın bize bahsettiği aklı lütfen faideli işler yoluna harcayalım...
Yeni hayaller kurmak gibi. ..
Yokuslarimizi düz etmek gibi...
Haset etmek yerine. ..
Hemen işe koyulmak gibi. ..
Selam ve dua ile...
Güllü Ersoy