Etkinlikler kapsamında hamsi yolu mevkisinde toplanan çeşitli örgütler ve STK'lara mensup yüzlerce kişi hamsi yolu mevkisinden Uğur Mumcu Meydanına kadar yürüdü. Yürüyüşe Türk-İş, KESK, DİSK, Birleşik Kamu-İş, Eğitim-Sen, Belediye İş, Emekli-Sen, Sağlık ve Sosyal Hizmet Sendikası, CHP Sinop İl Örgütü, Atatürkçü Düşünce Derneği, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve Halkevleri temsilcileri katıldı.
Daha sonra, Uğur Mumcu meydanında toplanan işçiler, daha önce hayatını kaybeden emekçiler için sol yumruklarını havaya kaldırarak saygı duruşunda bulundu. Buradan konuşan Sinop Emek, Barış, Demokrasi Platformu Dönem Sözcüsü ve Sinop 1 Mayıs Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü Düzenleme Kurulu Başkanı Kadir Demir; “Bugün 1 Mayıs. Ancak egemenlerin içini boşaltmak için söyledikleri gibi bir bayram değil, tam tersine tüm dünya işçi sınıfının “Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günüdür. 1 Mayıs 1886 yılında işçilerin insanlık dışı ağır çalışma koşullarına karşı günlük 8 saatlik çalışma talebi ile iş bıraktıkları gündür. 1 Mayıs salt bir gün olmaktan öte işçilerinin azgın, barbar kapitalist sömürüye karşı birlik, dayanışma ve mücadelesini bilince çıkardığı günün adıdır. 1 Mayıs tüm dünyadaki işçilerin, emekçilerin, ezilenlerin, ötekileştirilenlerin, kadınların ve gençlerin emperyalist/kapitalizmin kendilerine yönelen doymak, bitmek tükenmek bilmeyen [WK1] sömürüsüne karşı bir araya gelerek dayanışma içinde oldukları, alanlara çıktıkları ve ses yükselttikleri tarihi bir gündür.150 yıldır dünyanın dört bir yanında kutlanan 1 Mayısı; işçi sınıfı biliminin ve büyük devrimcilerin yol gösterici temel prensipleri ışığında anlamak ve kavrayabilmek için bu gün “yeni dünya düzeni” veya “globalizm” diye bize yutturulan ve esas olanın unutturulmaya üstü örtülmeye çalışılanın kendisi Emperyalist/Kapitalizmdir. Başında ABD’nin olduğu bu emperyalist/kapitalizm dünyayı üç beş büyük uluslar arası tekelin sermaye ihracı ile yavaş yavaş kuşatan ve kendine bağımlı hale getiren ve dünyayı haraca bağlayan ve dünyayı insanlığa zindan eden sistemin adıdır. Yakın tarihimizde Yugoslavya yı haritadan silen, Afganistanı ,Irak’ı, Libya’yı ve Suriye’yi açıktan işgal eden, diğer yoksul ülkelerde iç savaş çıkaran, çıkardığı iç savaşlarla ,işgallerle milyonlarca insanın ölümüne, bir o kadarının sakat kalmasına ve milyonlarcasının göçmen olarak yaşamak zorunda kalmasına , bir o kadarının göç yolunda Akdeniz’in derin sularında boğulmasına ve Akdeniz’in insan cesetleri ile dolu bir deniz haline dönüşmesine sebep olan vahşetin ve barbarlığın adıdır. Dolayısı ile uluslar arası sermayenin çıkarları için yapmayacağı kötülük olmayan bu neo liberal sistem yaklaşık 70 yıllık süreç içerisinde yaşamış olduğumuz felaketlerin, antidemokratik, hukuksuz, adaletsiz uygulamalar ile sömürünün, açlığın ve yoksulluğun, işsizliğin, güvencesizliğin ve buna benzer insanlık dışı her türden kötülüğün arkasında nihai olarak emperyalist kapitalist sistem ve onun yerli işbirlikçileri ve uygulayıcıları vardır.50’lerde çok partili hayata geçişle başlayan, 12 Eylül faşist askeri darbesi ile devam eden bu süreç AKP’nin iktidarı döneminde zirve yaparak tarihinde görülmemiş boyutlara ulaşmıştır. Bu gün ekonomik, demokratik ve siyasal alanda yaşadığımız sorunların temelinde bu politikalar vardır. Bu nedenledir ki sınıfın tüm bileşenlerinin, işçilerin, emekçilerin ve tüm ezilenlerin emperyalizme karşı dururken aynı zamanda kapitalizm ve onun sömürüsü ile birlikte faşizme karşı mücadeleyi de gözden kaçırmamalıdır. Bildiğiniz üzere hemen kuzeyimizde Rusya ile Ukrayna arasında geçen yıl başlayan savaş halen sürmektedir. Gün geçtikçe bambaşka bir boyut kazanan bu savaş ABD’nin başını çektiği NATO ile Rusya arasında sıcak çatışma riski taşımamakla birlikte soğuk savaş döneminden çok daha fazla derinleşmiş ve keskinleşmiş bir hale dönüşerek dünya üzerinde yeni bir hegemonya savaşına dönüşmüş durumdadır. Rusya’nın NATO nun kendisini sıkıştırmaya yönelik hamlelerine karşı gerekirse nükleer silahlarını kullanmaktan çekinmeyeceği yönündeki açıklamaları ve tehditleri böyle bir olasılığın zayıfta olsa var olduğunu bunun dünya için bir felaket olacağı ortadadır. Covid-19 salgını ülkemizde de yeterince önlemlerinde alınmaması sebebi ile özellikle işçi ve emekçiler arasında yüksek oranda yayılmış, resmi rakamlarla yüz binden fazla kişinin ölmesine sebep olmuştur. Başlangıcından bu yana üç yıl gibi bir süre geçse de covit19 un artçıları devam etmekte hemen her gün yakınlarımızdan, tanıdıklarımızdan birinin ani ölümüne tanık olmaktayız. Toplum pandemi döneminde A dan Z ye tüm kalemlerde ürünlere yapılan yüksek oranda zamların etkisi yoksullukla mücadele etmeye çalışırken bu kez de 6 Şubat’ta on ilde meydana gelen iki büyük depremle sarsıldı. Yaşanan bu deprem 1999’da Marmara Bölgesinde yaşanan ve on binlerce insanın ölümüne sebep olan bu depremden hiçbir ders alınmadığını, ülkemizin bir bütün olarak deprem kuşağı üzerinde olduğu bilinmesine rağmen hiçbir konutun depreme dayanıklı olarak yapılmadığını netçe gözlerimizin önüne sermiştir. Deprem bir yana doğal afetlerde yardım ve kurtarma faaliyetleri ile görevli kurumlar olmasına ve felaketin üstünden 78 gün geçmiş olmasına rağmen ne depremin meydana geldiği ilk gün nede sonrasında etkili bir kurtarma ve yardım faaliyeti ortaya koyamadığı gibi bölgede halen daha gıda, temiz su, hijyen çadır vb. sorunların çözülememiş olduğu bir gerçektir. 14 mayıs seçimleri 2018 yılında yapılan partili cumhurbaşkanlığı sistemi diye tabir edilen otokratik tek adam diktatörlüğünü ortaya çıkararak rejim değişikliğine yol açmıştır. Bu rejim süreç içerinde bütün devlet kurumlarının tek bir adamın iradesine, meclisi de tamamen devre dışı bırakarak uyguladığı hukuk dışı baskıcı politikalarla faşizme yelken açmış ve hızla oraya doğru gitmektedir. Faşizmin ne olduğunu tarihimizde yaşanan çok acı deneylerden biliyoruz. 14 Mayıs 2023 seçimleri ortaya çıkaracağı sonuçlar açısından böyle bir tehlikeye işaret eden seçim niteliğinde olması sebebi ile tarihi öneme sahiptir. Bu anlamı ile 14 Mayıs seçimleri ya açık bir faşizmin ilanı sonucunu, yada parlamenter sisteme geri dönüşle beraber demokratik sosyal bir cumhuriyetin kapılarını açacaktır. Seçimler yaklaştıkça yaklaşık yirmi yıldır iktidarda olan AKP sahip olduğu bu iktidar nimetlerini kolay kolay bırakmak niyetinde olmadığını etrafta patlatılan silahlarla, ve en önemlisi devletin en yetkili ağızlarının yaptığı şiddet dil ve üslubu ile açık etmektedirler. 7 Haziran 2015 seçimleri sonrası ülkenin içine sürüklendiği kan ve göz yaşı dolu şiddet ortamı dikkatlerden kaçırılmadan seçimlerin eşit ,adil ve demokratik bir ortamda yapılması, tüm seçmenlerin özgürce oyunu kullanması ve kullandığı oyun kullandığı şekli ile sonuçlara yansıması için hepimize tarihi bir görev ve sorumluluk düşmektedir. Yani kalan bu iki haftalık süreç , ortaya koyacağımız performans açısından büyük bir önem arz etmektedir. Bir taraftan yanımızda yöremizdekilere bu seçimlerin hepimiz açısından, geleceğimiz açısından önemini anlatırken diğer taraftan seçim ve sandık güvenliği noktasında azami gayret içinde olmalıyız. Dolayısı ile bu seçimlerin sonuçlarının her iki şekilde de geleceğimizi belirleyeceğini unutmadan, verilecek her bir oyun tarihi öneme sahip oy olacağını düşünerek en doğru tercihi yapmalıyız. 14 Mayısın hepimiz açısından demokrasiye, insan hak ve özgürlüklerine, hukukun üstünlüğüne ,kısaca demokratik sosyal bir cumhuriyete kapı aralayan güzel günlerin başlangıcı olmasını diliyorum. Faşizme karşı birleşemeyenler, faşizmin zindanlarında buluşurlar diyor, sözlerimi bitirirken bir teşekkür etmek istiyorum. Sözlerimi bitirirken 1 Mayısın kutlanması sürecinde bize desteklerini esirgemeyen Sayın Belediye Başkanımız Barış Ayhan a Platformumuz ve düzenleme kurulu adına çok teşekkür ediyorum.” dedi.