yazi

2004 senesinde güvenlik görevlisi olarak çalıştığım dönemde başımdan geçen garip ve düşündürücü bir hadise. 
Akşam sekizden sabah sekize kadar birçok firmaları ve alış veriş merkezlerini araç ile devriye gezer, bazı firmaları son kontrolü yaptıktan sonra alarm sistemini açıp, kilitlemek ve bazı firmaları da kontrol amaçlı gezmekti görevim. 
19.03.2004 tarihinin sabahı işten gelmiştim, yorgun halde yatağıma yattım gözlerim kapalı ama henüz uyumadım, içimden fevkalade duyulacak bir ses 'iki sene sonra (bende kafamdaki projeleri gerçekleştirip zengin olacaksın demesini beklerken) öleceksin' dedi. Hemen yataktan fırladım gözlerim açık etrafıma bakıyorum, acaba biri dalgamı geçiyor diye, tabiki etrafımda kimse yok, pek umursamadım tekrar yatıp uyudum. 
Akşam kalktım, yemek sohbet vs derken iş saati geldi. Sabaha kadar o firmadan bu firmaya giderken baya bir zamanım oluyor, her ne kadar sabahki o içimdeki ses olayını hatırlamak istemesem de aklıma geldi... Artık deli gibi kendi kendime sorup kendim cevaplıyorum... Yahu sabahki o ses neydi? Kimdi? Neden böyle bir şey söyledi? Aklıma gelen tek mantıklı cevap 'demek ki cenabı' Allah beni çok seviyor, onun için ne kadar zamanım kaldığını bana söylüyor, hani her ne yapacaksan yap, kimseyi kırma, sevdiklerinden ayrı kalma, maneviyat için de hazırlık yap, iki senen kaldı' dermiş gibi.
' Vay beeee' dedim, 'demek buraya kadarmış.' Üzülmemek elde mi? Korkmamak mümkün mü? Tabiki korkuyorum, tabiki üzülüyorum, ama beni tanıyan herkes bilir kendim için değil, sevdiklerime ve sevenlerime vereceğim acı için korkuyorum, kızımın oğlumun ve yeğenlerimin büyüdüklerini göremeyeceğim için korkuyorum, gelin ve damat olacaklarını yaşayamayacağım için korkuyorum, torunlarımı sevemeyeceğim için korkuyorum... Ben korkmam diyen var mıdır acaba? 
Günler, haftalar, aylar geçiyor ve sık sık zamanımın azaldığını hatırlıyor ve 'daha çok gencim, daha yapacak çok işlerim var' diyorum ve tekrar herşey aklıma geliyor... Hep duymuştum, bir insan hakkın rahmetine kavuştuğunda, öldüğünü bilmezmiş, ruhu bütün olayı sanki yukarıdan görürmüş, ancak Talkuma kalktığında anlarmış öldüğünü... Bende aylar boyunca adeta kendi cenazemi yaşadım, izledim...Tekrar tekrar, ama kendime hep sitem ediyordum 'tamam,öleceksem öleyim, ama ne zaman öleceğimi bilmek istemiyordum ki ben.' 
Son yolculuğuma uçağın Kargo bölümünde gitmek istemediğim için iki senenin dolmasına iki hafta kala Türkiye'ye gelmeyi ve bu iki haftayı akrabalarımla geçirip onları son defa görmeyi ve son üç günüde köyümde geçirmeyi, o büyüdüğüm yerlere doya doya bakmayı düşünüyordum, ama çeşitli sebeplerden dolayı vazgeçtim.
Burada, yani güzel Sinop'umuzda yaşayıp hiç Gurbete gitmemiş Hemşerilerim, ne kadar şanslı olduğunuzu biliyor musunuz? Buraya aitim, Kalbim burası için atıyor, Ruhum ben Almanya'ya döndükten sonra bile gelmiyor peşimden, yani anlayacağınız boş, bomboş yaşıyorum Gurbette. İzine gelirken daha yola çıkmadan, Vatanıma geldiğime sevindiğimden çok, kısa zaman sonra tekrar geri dönmenin üzüntüsünü yaşıyorum yılladır. 'Hadi yeter artık dönün gelin her şeyiniz var' diye düşünenler vardır elbette, ama artık yarımızda orda. Çocuklarım benim doyamadığım Memleketimi izin yapmak için çok güzel bir yer olarak biliyorlar, ben tekrar geri dönüyorum diye üzülürken onlar 'evimize gidiyoruz' diye seviniyorlar, yani anlayacağınız saygıdeğer Hemşerilerim, Annemin nasıl beni (3 yaşımda) ve Ablamı (5 yaşında) 42 sene önce İstanbul'da ve burada Akrabalarımıza bırakıp mecburiyetten Gurbete gitmesi ne kadar zor ise, benimde tekrar buraya dönmem o kadar zor, desem Anneme hakaret etmiş olurum, ama zor, çok zor... İmkansız değil tabii ki ! 
Konuyu bu kadar dağıttığım için affınıza sığınarak devam edeyim müsaadenizle.
Öleceğime o kadar inanmıştım ki, çok sevdiğim ve burada Rahmetle anmak istediğim Uşaklı Ahmet abimi kaybettiğimde onu son yolculuğuna uğurlarken 'yakında bende geleceğim, mekanın Cennet olsun abim' dedim. 
Ve zamanım gün geçtikçe azalıyor, geri sayım bitiyordu. Aslında her canlının geri sayımı ilk nefesini aldığı andan itibaren başlamıyor mu? Doğduğumuzda kulağımıza Ezanımız okunur ama Namazımız kılınmaz, son nefesimizi verdikten sonra ise Namazımız kılınır ama Ezanımız okunmaz, yani ömrümüz bir Ezan ve Namaz arası kadar kısa. 
Son hafta düşünmeye başladım, acaba nasıl öleceğim diye. Kazamı? Cinayet mi? Hastalık mı? Hangisi? Boğularak mı? Yanarak mı? Donarak mı? 
Ve tarih 18.03.2006, son günüm... 
Bu son günümü fazla uyumadan, uyuyamadan kalktım, akşama tekrar işe gideceğim. Ailemin yüzlerine derin derin baktım, herhalde dikkat çekmiş olacağım ki, 'ne oldu sana?' diye sordular, 'bir şey yok' dedim ama, o an içimi anlatacak kelimeleri bulamıyorum. Bırakın helalleşmeyi, vedalaşamadım bile kimse anlamasın diye. 
İşe başladım, gayet sakin işimi yapıyor ve hayatımda en çok saate baktığım anlar başlıyordu, sanki zaman bir an önce beni öldürmek için inadına çabuk ilerliyor gibiydi. 
Saat 23:45 ve iki senedir bazen korku, bazen telaş ve bazen de üzüntü ile beklenen ana sadece 15 dakika kaldı. 
Mola vermek ve belki de son Kahvemi içmek için her zaman gittiğim Benzin istasyonuna gittim, kahvemi aldım... Tamam dedim, şimdi bir soyguncu gelir, bende oradaki elemanları korumak için kahramanlık yaparım ve beklenen son gelir. Artık her gelen müşteriye şüpheli gözüyle bakıyorum. Bir yandan 'ne olursa olsun karışmayacağım banane' diyor ve öte yandan 'şahsen tanıdığım, dost edindiğim eleman arkadaşlara saldırı olacak ve ben müdahale etmeyip seyir edeceğim öylemi? Ölürüm daha iyi' diyorum... 
Molam bitti, saldırı veya soygun teşebbüsü olmadı ve yaşıyorum, tamam bunu atlattık. Tekrar işime başladım, o kadar dikkatli ve temkinli kullanıyorum ki aracı, yeşil lambadan bile frenleyerek çok yavaş geçiyorum hani olur ya sarhoş şoför'ün biri kırmızıdan geçerse ben durayım diye. 50 lik yolda garanti olsun diye 30 ile gidiyorum, sanki ecele engel olacağım.
Kontrol ettiğim Firmalarda her köşede tehlike tahmin ediyor, elimdeki uzun el fenerini sopa gibi tutuyorum, eğer biri selam bile verse indireceğim kafasına. Kapıları, arkasında kimsenin saklanmadığından emin olmak için ayağımla hızlıca itiyor duvara çarptıktan sonra içeri girip kontrol ediyorum, derken sabah oldu, ne uzun bir geceydi, işi bitirdim eve gittim... 
Yattım, uyuyacağım ama kalkabilecek miyim? Belki uykudan bir daha uyanamam? Derken dalmışım uykuya, 5-6 saat sonra uyandım, hani İnsan öldüğünde Ruh bedenine yukarıdan bakarmış ya, ben hala yataktayım tavanı görüyorum, kolumu cimcikledim acıdı, galiba yaşıyorum hala, ama tam emin değilim... Hemen kalkıp aynaya baktım kendimi görebiliyorum ?? kızımda 'aaaa kalktın mı Baba' dedi, beni gördüğü kesin,... Çok şükür ölmemişim ama günün ve ömrümün bitmesine 5 saat kaldı.
Tekrar iş saati geldi ve ben tehlike arz edecek şekilde aşırı dikkatli gidiyorum, aklımdan geçenler ise eğer Trafik kazasında ölürsem belki yüzüm parçalanır ve son kez görmek isteyenleri baktıklarında korkmamalarını sağlamak, yani ne olursa olsun olası Trafik kazasını önlemek... Ve işime başladım, saatler ilerledikçe, zamanım azaldıkça nasıl gideceğimin merakı da ağır basıyordu, bir önceki vardiyam gibi her adımımı dikkatli atıp, her hareketim kendi sıkı gözetimim altında, her an gidebilirdim... 
Ve saat yine 23:45 civarı 15 dakikam kaldı... Aynı Benzin istasyonuna gittim, kahvemi aldım dışarı çıktım...
Bekliyorum, acaba ne olacak ? 
Saat tam 00:00 oldu, bir şey olmadı... Hımmm dedim galiba benim saatim yanlış, arabanın saatine baktım arada üç dakika var, benim saatime göre gitmiş olmam lazımdı, çünkü benim saat geri ve o an saat 00:03. 
Aha! gittim aha gideceğim diye beklerken saat buçuk oldu, molam bitti ve işime başladım tekrar... Hayal kırıklığına uğradım desem yalan olmaz, sevineceğime kara kara düşünüyorum 'neden ölmedim' diye. 
Birden yüksek sesle 'dur olum ya, şimdi anladım,... Dinimizce yeni Gün doğarken o Gece bitiyor, yani Güneş doğana kadar zamanım var' diye bağırdım, sanki çok zor bir bulmacayı çözmüşçesine sevinerek. 
Artık o kadar rahatım ki, ne olacaksa olsun bir an evvel, ne korku var, nede tereddüt... Kabullendim artık,... Hazır mıyım ? Tabi ki hayır, ama bunun kaçarı yok... 
Son saatler ve dakikalar bir şey olmadan geçti, ve Güneş doğuyor, ne kadar güzelmiş Güneş'in doğuşunu seyretmek ! 
Bu satırları yazdığımdan anladığınız gibi hayattayım, yaşıyorum... 
Aslında ne kadar büyük bir lütuf insanın ne zaman Hakkın Rahmetine kavuşacağı zamanı bilmemesi !
Peki hayatımda ne değişti? 
Çok merak ediyorum, siz nasıl davranır, neler yapardınız? 
Nasıl yaşardınız? Nereye gider, nerde nihayete ermek isterdiniz? 
Neler düşünürdünüz? 
Benim hayatımda değişen hiç birşey yok... Belki bazı şeyleri daha bilinçli algılıyor ve yaşıyorum, ama temelde bir değişiklik maalesef yok, tas da aynı hamamda.
Öleceğimi bildiğim andan itibaren Ailemin ve sevdiklerimin yanından ayrılmamam gerekirken neden hala deli gibi çalıştım ? Neden Maneviyat için bir şey yapmadım ? Tam olarak bende cevaplayamam bu soruları. Belki kendimi düşünmediğim için olabilir mi ? Bilmiyorum. 
Bu sorunun üstünde de çok düşündüm, ama cevaplamaya kalktıkça daha çok sorular ortaya çıktı. 
Eğer hayatı yaşamaya değer kılma gücünü, eğer sevdiklerimize bağlanma gücünü, eğer Allah rızası için, Maneviyat için dini vecibelerimizi uygulama gücünü ölüm korkusu içimize yerleştiriyorsa neden dünyada olduğumuzu tekrar düşünmemiz ve gözden geçirmemiz gerekir diye düşünüyorum...
Peki ben yapıyor muyum bu son yazdıklarımı?
Utanarak itiraf ediyorum, hayır!
Bazen düşünüyorum da, 'yok oğlum diyorum, sen akıllanmazsın, sen adam olmazsın' 
Bence, Nefsimizi bir Radyo, Dini vecibelerimizi yerine getirmeyi bir Radyo yayını olarak kabul edersek, ve Radyo İstasyonu'nun yayınladığı Frekans'a ayarlı değilse bu Radyo, çekmez! 
Anladım, galiba benim Radyo bozuk, Pardon, galiba değil kesin bozuk, İnşallah bu Radyo tamamen bozulup atılmadan tamir olur ;-)
Şu an bu satırları, Ordu köyün'de, evimizin balkonunda güzel Sinop'umun manzarası ve serin hava eşliğinde yazıyorum, bu güzel 
manzarayı hiç unutmadım tabi ki, 
unutamam da ama gene de beynime 
kazımaya çalışıyorum, eğer nasip 
olurda bir daha gelene kadar hafızama kaydettiğim güzellikler ile avunmak için. 
Bugün 25.09.2014 Perşembe Saat 04:07 ve yaklaşık 12 saat sonra önce İstanbul, sonra Almanya'ya geri döneceğim. 
Güzel Sinop'um önce Allaha sonra size emanet, iyi bakmanızı rica eder, kafanızı şişirdiğim için özür diler, olası hatalarım için affınıza ve hoşgörünüze sığınırım! 
Hoşcakalın. 
Saygılarımla
Bahattin Keskin