yazi

İçiyorsam kendime

Saygıdeğer hemşehrilerim, hepinizi saygı ve sevgi ile selamlarım. Yillar önce yaşadığım bir anıyı sizlerle paylaşmak üzere satırlarıma başlamak istiyorum.

1997 Yılında Ailem ile 3 haftalığına güzel Memleketim Sinop'a izine geldik. Sadece üç haftalığına geldik ama en çok da ozaman gezdik.

1 Yıl olmuştu Almanya Lünen Selimiye Camimizin görevlisi sayın Hafız Osman Efendinin Memleketi Erzuruma geri dönüşü. O güzel İnsanların nazik davetine icabet edip Erzuruma gittik. Türkiyemizin heryeri bir başka güzel tabiki. Unutulmaz anılarımız oldu orada, mesela  Mübarek Zat Abdurrahman Gazi'nin Türbesinin önündeki yokuşda (yer çekimi kurallarına inat ;-) Arabamın yukarı doğru kayması gibi, Dağdan gelen suyu kana kana içmek isterken bir yudumda dişlerimin zingirdemesi yüzünden pes etmem gibi, ve hafızama Altın Harflerle kazılan o Misafirperverlik, sıcaklık, yoğun ilgi ve alaka, unutulmaz. Horasan Yıldıran Köyü sakinlerine selam ve saygılarımı sunarım.

Tekrar Memleketime geldiğimizde yaklaşık 1 hafta kalmıştı geri dönmemize. Son üçüncü günümüzde Annem "Oğlum, Ordu Köyünde yaşlı bir Teyzemiz var, çok hasta onu ziyarete gidelim mi ?" diye sorduğunda pek gitmek istemedim ama "fazla kalmadan çıkarız" diye ısrar edince kabul ettim.

Fazla kalmama umudu ile gittiğimiz hasta Teyzeye selam verip geçmiş olsun, Allah şifalar versin dileklerimi sunduktan sonra dışarı çıktım Eşim, Annem ve Teyzemi bekliyordum, 5-6 yaşlarında bir Oğlan çocuğu geldi, elinde tahtadan Tüfeğini Asker gibi tutarak, başladı beni meraklı meraklı sorgulamaya "kimsin sen?" Bahattin, 'nerden geldin?' Almanya, 'orası neresi?' Çoook uzakta, yabancı bir yer, 'niye geldin?' Hasta bir teyze var onu ziyarete geldim,  'heee, Annanneme geldiniiiz' dedi, demek. O Teyzenin torunuymuş. Şimdi ben başladım onu sorgulamaya, elimde tüfek yok ama aynı ciddi ve  meraklı bir şekilde sorguluyorum, sen o hasta Teyzenin Torunumusın ? 'Evet', nerden geliyorsun ? Yeniçam tarafında bir yer söyledi, Okula gidiyormusun ? gözleri parlayarak 'bu sene başlayacağım' dedi, Baban nerde ? .... Derken bizim ciddi başlayan sorgulama, yerini hoş bir sohbete bıraktı... Bizimkiler bana bakıyor, hadi gidelim işaretimi beklercesine, elimle 'oturun daha gitmiyoruz' hareketini kullandım. Tabi bizim sohbet tüm hızıyla devam ediyor.  Annem hep söylerdi, 'şimdiki çocuklar Annelerinin karnında Üniversiteyi bitiripte geliyor Dünyaya' diye. Maşallah, işte bu Çocuk o Annemin bahsettiği doğuştan Üniversite mezunu olan Çocuk, dedim içimden... Şu işe bakarmısınız, gelmek istemediğim yerden şimdi gitmek istemiyorum :-)

 

Sohbetimizin, benim açımdan önemli bir kısmını size aktarmak istiyorum.

Elindeki o tahta tüfegini istedim, önce vermek istemedi, sadece bakıp tekrar geri vereceğimi söyleyince tereddütlü bakışlarıyla verdi ama, hiç gözünü ayırmadı Silahından. Şöyle bir uzun uzun inceledim tüfegi çok beğendim, bunu bana satarmısın ? 'Kaşlarını yukarı kaldırarak 'cık' dedi... Baya şaşkın halimle, 500 Mark verim? 'Haaayırrr', ula bin Mark verim ? Yine kabul etmedi... Düşündüm... Silahın değerini öğreneceğim ya, dedim bunu reddedemez, benim arabayla değişelim ? ( Af buyurmanızı istirham ediyorum) zamanın Parasıyla baya bir değerli arabaydı, şöyle kıyaslayım, Aşıklarda fevkalade güzel bir Daire alabilecek kadar... Ve.... Yine kabul etmedi... Vay beee dedim, çocuğa bak... Daha bu yaşta silahını satmıyor, sanki Askere gelmiş, silah teslim edilirken 'Bu senin Silahın... Namusun... Ne pahasına olursa olsun kimseye vermeyeceksin, sahip çıkacaksın' demişler...

Tarif edilmez bir coşku yaşıyorum içimde, bu anıyı ebedileştirmek için hemen arabadan ufak Fotoğraf makinasını kaptığım gibi güzel manzaralı bir yer baktım, evlerinin önü zemin katı bitmiş İnşaattı, arkası harika bir Sinop manzarası, çocuğun orda 3-4 poz Fotoğrafını çektim... Derken, benimkiler artık gitmeye kararlılar, napalım hasta ziyareti kısa olur düşüncesiyle vedalaştık ve arkama bakarak ayrıldım oradan...

 

O Yıl, ortanca baldızımın düğünü için eşim ve oğlum Köyde kaldılar, ben kızım ve Annem geri Almanya ya döndük.

Yaklaşık bir hafta sonra eşim aradı...

'Bahattin, sana kötü bir haberim var' diye başladı konuşmaya, hayırdır İnşallah neoldu ? 'Hani o senin çok sevdiğin çocuk varya ?' Hangi çocuk ? 'Ordu köyündeki çocuk' eeee, nolmuş ona ? 'Birkaç gün önce vefat etmiş'

Önce bir durakladım, boğazım düğümlendi, yutkunamadım,... Ama inanmadım, nediyon sen yaaa ? Dedim, çünki çok sık gittiğimiz bir Aile, yani eşimin köyüne haber bukadar çabuk ulaşacak kadar samimi değildik. Sen nerden biliyorsun diye sordum, 'Annesi bizi aradı' Annesi sizi niye arasın ? 'Sen çocuğun Fotoğrafını çektin ya, Anneside görmüş, çocuğun ondan başka Fotoğrafı yokmuş, onları istedi' işte o an zaten korku dolu içime ateş düştü. O an inandım vefat ettiğine... Zor çıkarabildiğim bir ses ile nasıl olduğunu sordum, ve eşimin anlatmasına göre ' Çocuk Annesinin kolunda Yeniçam yolunda yürürken Sarhoş şoförün biri kontrolü kaybetmiş, çocuğu Annesinin kolundan alıp takla atmış' . Kusuruma bakmayın ama, o sarhoşun kendisinde ve Ailesinde malesef kimsenin burnu bile kanamamış, ama o zekasına ve sıcaklılığına hayran kaldığım, sohbetine doyamadığım çocuğun CANINI ALMIŞ.!!

Hemen eşime Fotoğraf makinasını sordum, 'çantamda', yarın sabah bütün işi gücü bırakıyorsun derhal Sinan abiye (Foto Birhan) gidiyorsun, ona içindeki o 4 Pozun önemini anlat, büyük bir itina ile çıkarttır o pozları, 'tamam, tamam'. Ertesi akşam aradım eşimi, Fotoğrafları sordum, 'yaaaa Bahattin sorma neoldu ?' Korkutma adamı dedim, ne oldu  anlat,... 'Yaaa pozlar yanmış' deyince sanki o an ilk duyduğum acıyı tekrar yaşadım... Pozların neden ve nasıl yandığıda başka bir dert, ama artık ne Ailesi nede ben soğuk, cansız hayaliyle bile avunamayacağız.

 

Mekanın Cennet olsun, hayran kaldığım Çocuk !

 

Hangi cümleler bu acıyı dindirebilir ? Hangi cümleler teselli edebilir ? Varmı, icat edildimi böyle kelimeler, cümleler ?

Tek söyleyebileceğimiz 'Takdiri İlahi'

 

Allah Kimseye Evlat acısı yaşatmasın, AMİN !

 

O sadece kendini düşünen sarhoş Adam acaba yaptığına pişmanmı ? Bir Aileye ömürleri boyu unutulmayacak acı yaşattığının farkında mı ? Bence pişmanlık sadece "çok pişmanım" kelimesini zikretmekle olmaz ! O faciadan sonra ki davranışı ile pişmanlığını göstermesi gerekir. Ama ben inanmıyorum, o ana kadar sevinçten içen, o andan sonrada üzüntüden içer ! Yinede yanılmayı çok isterim, eğer pişman ise o andan itibaren içmemesi lazım... Eğer içiyorsa,..... Bu cümlenin sonunu siz tamamlayınız lütfen !

Şöyle düşünüyorumda... Kaza herkesin başına gelebilir, hiç kimse kendisine 'ben kaza yapmam' diyemez, Allah kimseye suçsuzlara zarar verecek kaza yaptırmasın, Amin !

Eğer normal, yani alkolsuz kullanılan aracın kaza yapması, kaza olarak görünüyor ise, alkollü yapılan kazalar cinayete teşebbüs veya cinayet olarak görülmesi veya değerlendirilmesi gerekir diyorum... Çünkü, bilerek ve kasten yapılan bir haraket, bişey olmaz yaaa Zihniyeti.

En azından benim görüşüm bu ! 

'İçiyorsam kendime' diyenler, yürüyemedikleri halde araba kullanmaya kalkmasınlar, hadi kalktılar, kendi başlarını yesinler  işte ozaman, 'Helal olsun be adama, içti ve kendine etti' derim!

Saygı ve selamlarımla

Bahattin Keskin