yazi

Saygıdeğer hemşerilerim ve Haber57 okurları, bu yazım aslında "Sığır Şoförlük Yaparsa"  yazımın devamı; çok uzun olduğundan böldüm ve fazla ara vermeden huzurunuza sunuyorum.

   Her defasında konuyu kısaca özetliyeyim diyorum, bir bakıyorum roman gibi olmuş. Dilim kalemime yansımış, çok mu gevezeyim ne ?

   Genç anne ve babalara sesleniyorum; Cenab-ı Allah ile, çocuklarınızı büyütene kadar hayatta kalacağınıza dair bir mukaveleniz var mı ? .....Bencede yoktur !

Peki, hiç düşündünüz mü ; eşinizle birlikte (Allah gecinden versin) Hakk'ın Rahmeti'ne kavuşursanız, "çocuklarımızı kim sahiplenecek" diye?

    Belki akrabalarınızdan sahip çıkacak olur elbette, ama ya olmazsa? Bu zamanda geçinmek kolay değil, insan kendi çocuğuna bile zor bakarken birde akrabasının çocuğuna bakamayabilir.

    Siz çocuklarınızı kime emanet etmek isterdiniz? Düşündünüz mü?

     Emanetin ne kadar ağır olduğunu ( mekani cennet olsun) rahmetli amcamdan öğrendim. 1979 Yılında Ümraniye'de ablam ile amcamlarda kaldığımız dönem, ilkokulumuzun karşısındaki marangoza çırak olarak işe başlamıştım. 10 yaşındayım, daha ilk günüm, işe dalmışım çalışıyorum, biri omuzuma dokundu arkamı bi döndüm; eyvah amcam! Bir karıncayı dahi incitmeyen, güler yüzlü, neşeli amcamdan neden korktuğumu bilmiyorum, belki de Tacettin abimin "ne işi lan babam duysa çok kızar!"dediği içindir. Amcamı çok severim, zaten onu sevmeyen yoktu.

Aramızdaki diyaloğu size aktarmak istiyorum:

-Bahattin oğlum ne yapıyorsun burda?

-Çalışıyorum amca.

-Para mı lazım sana?

-Hayır amca.

-Oğlum sana her gün 5 lira harçlık. vermiyormuyum?

-Veriyorsun amca.

-Bak oğlum; sen bana annen ve babandan emanetsin, elini Hızar'a kaptırırsan ben onlara ne cevap veririm? Eğer fazla para lazımsa vereyim ve bir ihtiyacın varsa, bana söyle ben sana alırım yavrum, dedi ve başımı okşayarak beni oradan çıkarttı.

Yani benim amcam; sorumlu ve cesur bir adamdı, emanete böyle itina ile sahip çıkardı.

 

     Sizin de böyle kardeşiniz veya abiniz varsa içiniz rahat etsin, yoksa tekrar düşünün...

     Sinop'a geldiğimde sık sık uğradığım Çocuk Esirgeme Kurumu'nu bu yılda ziyaret etmek istedim. Baya bir değişiklik olduğunu, artık eskisi gibi olmadığını söylediler. Haber57 mensubu Nazire Hanım, eşi Kenan Bey sayesinde ve eşliğinde Ablam ve yeğenlerim ile Sevgi Evleri'ni ziyarete gittik. Akşam altıda gittiğimiz için yemek saatine denk geldik. Kadir, Mesut, Yasin ve diğer Aslanlarım ve Prenseslerim, hepinizin bu millete hayırlı birer vatan evladı olacağınızdan hiç şüphem yok!

     Kadir çorbasını çabucak bitirdi ve yemeğini yemeğe başladı, baktım Yasin daha çorbasına bile başlamamış. "Hadi oğlum çorbanı soğutma"dediğimde, beni şöyle bir yukarıdan aşağıya süzdü ve "sen çok yemişsin", dedi. Hep beraber kahkaha attık, eee doğru söze ne denir? Ama Yasin'in sayesinde spor yapmaya başladım, kararlıyım ödünç aldığım bu göbeği geri vermeye.

     Şaşkınlığım sevincimle, sevincim şaşkınlığımla yarıştı. O kadar güzel bir yer ki, o kdar güzel bir ortam ki çocukların daha doğrusu çocuklarımızın sevinç ve mutlulukları gözlerinden, yüzlerinden, bedenlerinden fışkırıyordu. Personel sadece "personel "değil, resmen anne baba gibiler. Burası bildiğimiz ve kalmaya doyamadığımız tatil köyü sanki...

    Hayran kaldım burayı yapan Vatanıma! Bu projeyi düşünen ve gerçekleştiren bakanından mühendisine, işcisinden personeline, yani emeği geçen herkese sonsuz teşekkür ederim, sağ olun var olun !

İşte geleceğe yapılan en güzel yatırım!

     Kim yaptırdı burayı? Çocuklarımızın bu kadar güzel büyümesine, yetişmesine kim bu kadar özen gösteriyor ? Devlet mi? Tabiki Devlet!

    Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın, bakım ve koruma altında bulunan, yani ailesinin yanında bakılamayan çocuklara yönelik kurulan, bir idarî bina ve altı evden oluşan bu kompleksi gördünüz mü? Gidip bir ziyaret etmenizi, çocuklarımızın gözlerindeki mutluluğu görmenizi rica ediyorum, eminim sizde mutlu olacaksınız. Ben şimdiye kadar buna benzer yerleri Avrupa'da belki zaman zaman merak ettiğiniz Almanya, Avusturya ve İsviçre'de var sanıyordum.

     Şimdiye kadar bizde sadece kimsesiz çocuklar için , Çocuk Esirgeme Kurumu var sanıyordum. Orda bakılan çocukların hepsinin ailesi oldugunu öğrenince şok oldum.

   Yani bizler hayatta iken eğer bakamazsak, devletimiz çocuklarımıza bakıyor, bu kutsal emanetimize sahip çıkıyor.  Yani,"çocuk yapmasını biliyorsun, bakmasınıda bil" demiyor, "ne halin varsa gör " demiyor ! "Sen Abazasın, Lazsın, Çerkezsin, Gürcüsün, Türksün, Kürtsün, Ermenisin" demiyor, "sen benim bir parçamsın, senin canın benim canım, senin evladın benim evladım, en az senin kadar belki senden daha itinalı ve bilinçli bakacağım emanetine"diyor!

Yani, "dil, din, ırk ayırdetmeden, sen bakamazsan ben bakarım" diyor.

     Sizi temin ederim, Avrupa'da bile yok böyle harika bir yer! Ne kadar hayran kaldığımı vurgulamak isterim!

       Lütfen heyecanımı ve hayranlığımı mahzur görün çünki ben burayı görünce çocukluğumu hatırladım. Benim zamanımda böyle güzel bir yer yoktu malesef. 

     Siz saygıdeğer Haber57 okurlarını sıkmama umudu ile çocukluğumda unutamadığım bir anımı daha anlatmak istiyorum.

    Daha önce de biraz değinmiştim bu konuya. Annem 1972 yılında mecburiyetten Almanya'ya, babam ise askere gitti. Ümraniye'de rahmetli babannem o hasta haliyle ablama ve bana zor da olsa bakıyordu. Babannem hastaneye yatınca, köye gönderildik. Dörtbuçuk yaşındayım, annemin ilk izine gelişi, yanından ayrılmıyorum. Ne kadar kaldı bilemiyorum ama ayrılık zamanı geldiğinde benide götürsün diye eteğine sımsıkı yapıştım bırakmıyorum. Köyümüzün üst tarafında, ilkokulumuzun yanından geçecek olan dolmuşu beklerken rahmetli dedem, anneannem, ( sonradan öğrendim) Osman abimin kardeşi Hasan abimde oradaymış (yıllar sonra itiraf etti beni şekerle kandıranın kendisi olduğunu... Ah abi ah...)

Hasan abim şöyle anlatıyor o anı :

-Dedem, annannem, annen ve ablanda oradaydı, onlar dolmuşu beklerken ben seni şeker almak için bakkala (Kençotlu'ya) götürdüm, Anneni bırakmak istemedin ama bişekilde girdik Bakkala.

Eeee nede olsa çocuğum, şekerler, çikolatalar, gofretler, birde ne istersen al dedi abim, pek sık duymadığım bir cümleydi bu. Hangilerini alayım diye telaşlandım.

Sonra abim :

- bir gözün Annendeydi bir gözünde şekerlerde, bir ara bi baktın Annen yok,dolmuşa binmiş gidiyor, şekerleri attığın gibi dolmuşun peşine koşmaya başladın..

 

Annem, Şekerleri yere fırlatıp, dolmuşa yetişeyim diye koşarken düştüğümü unutmaz, bende annemin elleri dolmuşun arka camına yapışmış, ağlayışını unutmam !

Birde "o daha cocuk, büyüyünce unutur" derler.

...Unutmadım !

Keşke benim zamanımda da Sevgi Evleri olsaydı, kimbilir ne güzel büyürdüm, belki bu kadar bağlanmaz, kendim uğurlardım annemi. Yanlış anlamayın sitem etmiyorum, köyde dayımlarda, Ümraniye'de babannem va amcamlarda, Kartal'da teyzemlerde çok güzel bakıldık, kimse kendi evlatlarından ayırmadı bizi, ama nereye ait olduğumuzu bilemedik, tam bir yere alışacakken, arkadaş ve aile sandığımız çevremizden koparıldık.

En kıymetli Milli Değerimiz olan Çocuklarımıza, Anne ve Babalar hayattayken bile böyle özenerek bakan, sahip çıkan Yüce Devletimize Canab-ı Allah zarar verdirmesin İnşallah !

      Milletce çok zor bir dönem yaşıyoruz.

      Her iki medyayıda (Türkiye ve Almanya'yı) yakından takip ettiğimizden dolayı, birlik ve beraberliğimizin, Milli İrademizin kimler tarafından, hangi güçler tarafından tehdit altında olduğunu ve desteklendiğini fevkalade iyi biliyoruz. Gerektiğinde kanımızın son damlasına kadar, geçmişte olduğu gibi, müdafa etmeye daima hazırız.

       Yakındır, Türk Milleti'nin sabrını zorlayanların, bizi bize düşman edenlerin layık oldukları cezayı almaları !

 

Saygı ve Selamlarımla

 

Bahattin KESKİN